MATA HARİ
Mata Hari (Leeuwarden, Hollanda - d. 7
Ağustos 1876; ö. 15 Ekim 1917; Vincennes, Fransa)
I. Dünya Savaşı yıllarında, dansçı kimliği
altında Almanya hesabına çalışan casus.
Hollandalı olan
Mata Hari'nin asıl adı Margaretha Geertruida Zelle'dir. Mata
Hari'nin ismi Malay dilinde şafağın
gözü, Hint dilinde şafağın
gözbebeği anlamına gelir.
Fransız,
İngiliz, Rus subay ve devlet adamlarından topladığı çok gizli askerî bilgileri
kızına yazılmış masum mektuplar halinde özel diplomatik kurye ile Paris'ten
Almanlara ulaştırıyordu. Alman askerî ve denizcilik istihbarat başkanlarıyla
toplantılara katıldığı Madrid'den Paris'e döndükten sonra, 13 Şubat 1917'de
tutuklandı. Yıllardır hakkında toplanan belgelerin en önemlisi, son Madrid
seyahatinde Madrid elçiliğinden Alman askerî merkezine kendi kodu (H21) ile
gönderdiği ve yolda ele geçirilen telgraftı. Madrid dönüşü alacağı 15.000
İspanyol pesosu tutarındaki çek, tutuklandığı zaman üzerinde bulundu. Bir diğer
delil de, 1915'te Fransa'ya dönmesinden önce Alman Gizli Servisi'nden aldığı
30.000 marklık senetti. Mahkemenin söz konusu paralarla ilgili suçlamasını,
"Hediye aldım" diyerek reddeden Mata Hari, kuvvetli delil
bulunamamasına rağmen idama mahkûm edildi ve 15 Ekim 1917'de kurşuna dizildi.
İdama
giderken gayet soğukkanlı olan Mata Hari, "Bu Fransızlar beni öldürmekle
ne kazanacaklar, savaşı mı kazanacaklar?" diye yanındakilere dert
yanmıştır. Kurşuna dizilirken gözlerini bağlatmayarak bir cesaret ve
soğukkanlılık örneği göstermiştir.
Hayatı
Zamanın yüksek sosyetesinde söylenenlere göre
Mata Hari, Hindistan'ın güneyinde, Malabar sahilinde doğmuştu. Babası Brahman sınıfından
bir din adamı, annesi de bir rakkaseydi.
Kanda-Swany tapınağının mahzenlerinde küçük yaşından itibaren kendisine kutsal
danslar ve usuller öğretilmişti. Başrakkase, Mata Hari'de olağanüstü yetenekler
sezdiği için onu Tanrı Siva'nın hizmetine adamayı kararlaştırmıştı.
Bütün Parisliler bu
efsaneye az çok inanıyordu. Aslında Mata Hari bile bu iddiada değildi.
Yakınlarının söylediğine göre o, 7 Ağustos 1876 tarihinde Hollanda'nın
Frise eyaletinin merkezi olan Leuwarden'de doğmuştu. Babası tanınmış
tüccarlardandı; annesi de zengin, güzel ve kibar bir kadındı. Margaretha'nın
babasının küçük bir kasketçi dükkanı vardı. Günün birinde iflâs ettiğinden
simsarlık yapmaya başlamıştı.
Margaretha 18 yaşına gelince Leyden şehrinde
öğretmen okuluna gitti. Çok geçmeden okul müdürü, güzel öğrencisine âşık oldu.
Fakat Margaretha'nın, yaşlı müdürün masallarını dinleyecek zamanı yoktu. Bir
süre sonra okulu bırakarak La Haye'de oturan amcasının yanına gitti. Burada bir
subayla evlenmeyi istiyordu.
1895 yılının başlarında, gazetede kalbini
çarptıran bir ilan okudu. Hollanda'nın sömürgesi olan Endonezya'da
(Hollanda Hindistan'ı) görevli olan ve iznini La Haye'de geçiren bir yüzbaşı
evlenmek istiyordu.
Kızı Louise Jeanne ve oğlu,
babasının kucağında, Norman John.
Aslında ilan, bir şakadan ibaretti. Yüzbaşı
Rudolf Mac Leod arkadaşlarıyla konuşurken son derece sıkıntılı bir hayat
geçirdiğini söylemiş, onlar da gülerek evlenmesini tavsiye etmişti. Yüzbaşının
dostlarından bir gazeteci de bu evlenme ilanını uydurarak gazetesine
koyuvermişti.
Yüzbaşının aldığı on beş mektuptan yalnız biri
dikkatini çekti. O mekrubu gönderen de Margaretha idi. İçine resmini de
koymuştu. İlk görüşmeleri 24 Mart 1895'te Amsterdam'da
gerçekleşti. İki genç birbirlerini görür görmez âşık olmuşlardı. Aynı yılın 11
Temmuz'unda evlendiler. 30 Ocak 1896'da Norman adını verdikleri bir oğulları
oldu.
1 Mayıs 1897'de Rudolf ile Margaretha
"Princesse Aurelia" gemisiyle Cava'ya hareket ettiler. O andan
itibaren Mata Hari'nin gerçek şahsiyetinin kavranmasını imkânsız kılan, karışık
bir devre başladı. Halbuki olaylar gayet normal seyrediyordu. Marie Jeanne
adını verdikleri bir kızları olmuştu. Fakat çok geçmeden küçük Norman
zehirlenerek öldü. Ondan sonra da müşterek hayat cehennemi andırmaya başladı.
1902 yılında karı-koca Hollanda'ya
dönerek boşandılar. Rudolf, Greta'ya ayda 100 florin nafaka veriyordu. Fakat bu
para Cava'da geçen mahrumiyetlerin acısını çıkarmak isteyen genç Mata-Hari için
yeterli gelecek gibi değildi.
1903 sonlarına doğru Paris'e geldi. Artık
kararını vermişti; hayatı aşkla dans etmekten ibaret olacaktı. 13 Mart 1905'te
Mata Hari, Guimet Müzesi'nde düzenlenen ve seçkin davetlilerin hazır bulunduğu
bir topluluk karşısında Hintlerin mukaddes danslarını canlandırdı. Gösterinin
sonunda vecde gelip bayılması üzerine, aslında çok takdir edilen dansı herkesi
teshir etmiş oldu. Hazır bulunanlar yalnız güzelliğine karşı hayran olmakla
kalmayıp, derin bilgisini de hayretle karşıladı.
1912 yılında Fransa intikam
arzusu ile kıvranıyordu. Vatanseverlik bir mezhep haline gelmişti. Herkes, her
yerde casuslar görür gibi oluyordu. Bu bakımdan casusluk ve istihbarat
işleriyle uğraşan 2. şube, Mata Hari'yi gözaltına alarak Harbiye Nezareti'nde
adına bir dosya açtı.
Dikkatli müşahitler, Mata Hari'nin Guimet
Müzesi'nde ilk dans ettiği sırada Alman Sefiri Prens Radolin'in kendisine fazla
iltifatta bulunduğunu gözden kaçırmamışlardı. Antonie de onun, bale üstadı
casus Sarocco ile sıkı fıkı olduğunu biliyordu. Neuilly'deki villasında
hüviyeti pek iyi anlaşılamayan bir Alman subayı ile uzun süre yaşadığı da
malûmdu.
2 Eylül ile 2 Kasım 1916 tarihleri arası,
şüpheleri üzerinde toplaya bu kadının genç havacılarla düşüp kalktığı tespit
edildi. Fakat aleyhine en ufak bir dedil elde etmek mümkün değildi. Bu durumda,
Mata Hari'nin sınırdışı edilmesi kararlaştırıldı ve Yüzbaşı Ladoux emri
iletmekle görevlendirildi.
Mara Hari bu emir üzerine derin bir hayrete
düşerek Fransa'ya
bağlı olduğunu söyledi, hatta bu iddiasını ispatlamak için çok samimi olduğu
Alman Veliahdı ve Brunsvik Dukası'ndan bir hayli bilgi edinerek Fransızlara
aktarabileceğini ileri sürdü.
Ladoux, bu teklifi derhal kabul etti ve Mata
Hari'nin İspanya'ya giderek, oradan İngiltere'ye
geçmesi kararlaştı.
Fakat Mata Hari İngiltere'ye
ayak basınca, Gizli Haberalma Servisi onu
tekrar İspanya'ya
iade etti. Anlaşılan bütün bu mizansen Mata Hari'ye kurulan bir tuzaktan başka
bir şey değildi. Sonuç çıkmayınca geri gönderildi. Yalnız, Mata Hari'nin
Fransız emniyet servisleri talimatıyla Brüksel'de
temas kuracağı altı ajandan biri tam o günlerde Almanlar tarafından yakalanarak
kurşuna dizilmişti. Bunun üzerine Gizli Haberalma Servisi, Fransız ikinci
şubesine yazdığı bir yazıda, Mata Hari'yi Brüksel'deki
bir ajanın idamından sorumlu tutmak gerektiğini bildirdi. Ancak Fransızlarda
hâlâ Mata Hari'yi yakalamak için yeterli delil yoktu.
Madrid'te de Mata Hari'nin davranışları şüpheyi davet etmekten
geri kalmıyordu. Hari, Alman kara ve deniz ataşelerine metreslik ediyordu.
Tuhaf bir tesadüf eseri olarak tam o günlerde Alman denizaltılarının
batırdıkları müttefik gemilerinin tonajı da birdenbire müthiş bir yekünü
buluyordu.
Mata Hari, 2 Mayıs 1917'de, Paris'e dönmeye karar
verdi. Onun bu kararı vicdan huzuru içinde bulunduğunu ispat edecek
nitelikteydi. Fakat dostları yine de ona zan altında bulunduğunu hatırlatarak,
kararından vazgeçmesini tavsiye ettiler. O, bu uyarılardan hiçbirine kulak
asmadı. Kendini suçsuz görüyordu. Neden korkacaktı?
Fakat Mata Hari'nin Paris'e hareket ettiği
sıralarda Madrid Alman Ataşemiliteri von Kalle, Hollanda'daki
Alman casusluk teşkilatı şefine bir telsiz göndererek H21 rumuzlu bir
ajana Paris'te
Comptoir National d'Escompte aracılığıyla 15 bin pezetalık bir havale
göndermesini bildiriyordu.
Eifell Kulesi tarafından zapt edilen bu mesaj
açılınca, havale lehtarının Mata Hari olduğu hayretle görüldü ve bunun üzerine
Hari 13 Şubat 1917'de yakalandı. 24 Temmuz 1917'de 3 numaralı divan-ı harbe
verildi ve 15 Ekim 1917'de kurşuna dizilerek idam edildi.
Mata Hari...
YanıtlaSil