YÜREK ESTETİĞİ
Hadi, kendimize dürüst olalım.
Gerçekten samimi insanlarla çevrili miyiz? Yoksa güzel sözlerin, sahte gülüşlerin, çıkar hesaplarının arasında mı sıkışıp kaldık?
Maksim Gorki ne güzel söylemiş: “Bana bir parça, yüreği güzel, samimi insan lazım.” Aynen öyle! Gösterişli dünya düzenine, yapay mutluluklara, sahte dostluklara artık tahammülümüz kalmadı. Hepimiz biraz gerçek arıyoruz.
Etrafımıza baktığımızda her şey giderek güçleşiyor gibi geliyor, değil mi? Umduklarımızı bulamamak içimizi çökertiyor, bizi tüketiyor. Oysa, minicik bile olsa gerçekleşen umutlarımız nasıl büyük mutluluklar yaratıyor!
Hayat kısa. Ve biz geride yalnızca birkaç hikâyeyle anılacağız. O halde, neden hikâyelerimiz güzel olmasın? Montaigne’nin dediği gibi: “Son adım değil, bütün günler yorgunluğu getirir. Son gün sadece ona varır.”
İşte tam da bu yüzden, hayatı yalnızca kolaylaştırmaya çalışmak değil, başımıza gelen her şeyi güzelleştirmek olmalı amacımız. Çünkü insan hata yapar. Ama hatasız olmayı önemsememek asıl çirkinliktir!
Artık fiziksel çirkinlik kalmadı neredeyse. Estetik ameliyatlar, güzellik merkezleri… Cebindeki parayla yüzünü ve bedenini değiştiren insanlar… Peki, ya yürek? Ruh? Onlara estetik ameliyat yapılabiliyor mu? Güzellik Merkezlerinde Ruh İçin Bir Yer Var mı?Keşke kıskançlığı, kötülüğü temizleyen bir operasyon olsaydı, dünya ne güzel olurdu!
Ama güzelliği yalnızca dışarıda arayan bir dünyada, güven de kayboldu. Artık insanlar birbirine güvenmiyor, aldatmalar, sahtekârlıklar, yalanlar hayatlarımızı sarıyor. Kimi zaman fark ettiğimizde dehşete kapılıyoruz. Sahte gülüşler, sahte dostluklar artık midemizi bulandırıyor.
Oysa cesur olmak gerek! Hatalarını kabul edebilen insan, kendi hikâyesinin sahibi olur. Cesaretini kaybeden, kendini yanlışlara sürükler.
“İki tür insan daima açtır; biri bilimi arayan, diğeri de parayı.” demiş Cat Stevens. Bilime aç olmak güzel, ama paraya aç olanların sınırı yoktur. Vicdanlarını kullanmadıkları için, tertemizdir vicdanları! Kirli oyunlarla umutları yıkarken, kendi hırsları uğruna başkalarına acılar yaşatırken bile rahat uyurlar.
İşte tam da bu yüzden yalnızlık, gerçek insanların kaçış noktası oldu artık. Çünkü sahte insanların içinde gerçek olanın ruhu daralıyor. Ama yine de, biz ışığımızı kaybetmemeliyiz.
Peki, nasıl?
Sevgiyle…
Işığını saç, ama başkalarının hayatını işgal etmeden.
Kimse kimseyi kurtaramaz. Ancak varlığıyla, başka bir dünyanın mümkün olduğunu hatırlatabilir. Bazen bu hatırlayış bile öfke yaratır. Ama bil ki, o öfke sana değil, kendine!
Bunu üstüne alıp içinde kavrulma. Sadece ışığını doğru yerlere yönlendir. Işığın verimli topraklara düşsün, buğdayları filizlendirsin. Parlak olmak için değil, gerçekten bir şeyleri yeşertmek için…
Çünkü sonunda, sadece hikâyelerimizle anılacağız. O hikâyenin güzel olması tamamen bizim elimizde!
Yorumlar
Yorum Gönder