İnsanlık ?

Dün gece internette öylesine dolaşırken, sokak röportajı yapılan bir amca dikkatimi çekti. Üstü başı özentisiz ama temiz, epey ağır olduğu belli bir sırt çantasıyla uzanan mikrofona konuştu. Yaklaşık 10 dakika olan röportajı hayranlıkla izledim.

Birçok konuda fikirlerini anlattı ama beni en çok etkileyen iki şey oldu. Birincisi hastane önünde simit satarak para kazanırken, diğer tarafta mini kitaplığından ücretsiz kitap dağıtması. İkincisi ise, “Bana köpekler havlamaz” demesi. “Candaştır onlar, bizden barış severlerdir.” demesi.

Babamın yıllık izinlerinde Kars’a, yetiştikleri köylerine götürürlerdi bizi. Köyde kuzenlerimizle koşup eğlenirdik. Koyunları uzaktan severdim, bana döndükleri anda korkup kaçtığımı hatırlar gülerim hala. Ata ilk bindiğimde çok korkmuştum. Sonrasında da dayımdan çok önde giderdik o güzel atımla. Kars’a giderken lokantanın yavru köpeklerini sevdiğimizin biraz sonrasında kız kardeşim Handan’ı ve babamı kaybedeceğimizi bilmezdim. Bilemezdim…

Arkadaşım Yasemin sokakta her gördüğü köpeği sevdiğinde korkarak, yadırgayarak bakardım hep. Nasıl korkmadan sevebilirdi köpekleri. Ya ısırsa köpek?

Sonra iki yavru köpeğe bakmak zorunda kaldım kızım sayesinde. Daha 1 haftalıktı yavrular. Onlara anne oldum. Hasta olduğunu sonradan anladığımız zavallı Ringo’muzu bezleyip temizlerken iki çocuğumu büyütürken gösterdiğim sabırdan daha fazlasını gösterdiğime kendim bile hayret ettim. Diğer kardeş Rüzgar kocaman cüssesine rağmen bana ve çocuklarıma asla zarar vermedi. Aksine sevgi delisi yaramaz oğlumuz olmuştu.

Ve en son evimize yine kızım tarafından getirilen kedimiz Betmüş evimizin en tatliş kızı oldu.

İnsanlara daha çok güvenirken, korkup kaçtığım hayvanların ne kadar dost ve masum olduğunu yazık ki çok sonraları öğrendim ben. O sessiz varlıkların hislerinin ne kadar derin olduğunu sonradan anladım insanları tanıdıkça. Ekmeğimizi paylaştığımız insanların nerede, nasıl kazık atacaklarını tahmin bile edemezken, yediğim kazığın acısını hisseden kediciğim gelip kucağıma sindiğinde, acımı hissettiğini anladığımda sevdim ben hayvanları.

Aldatıldığımı öğrendiğim gün içim yanarak evden çıktığımda, evimin kapısının önünde daha önce hiç görmediğim beyaz köpek bana durağa kadar eşlik ettiğinde anladım bana yoldaş olmaya çalıştığını.

Benim arkamdan kuyumu kazdığını sonradan öğrendiğim insan yanımdayken köpeğim Rüzgar’ın neden o kadar havladığını anladım.

Onca emek verdiğimiz, birlikte gülüp birlikte ağladığımız, birlikte iş yerinde dirsek çürüttüğümüz, güvendiğimiz insanların yaşattığı hayal kırıklıklarını yaşadıkça o masum hayvanların sevgilerini seviyorum.  

Aziz Nesin’in sözü geliyor o zaman aklıma. “insanın insandan kaçışıdır, hayvan sevgisi.

Evindeki köpek sana tecavüz etmez. Yavrusuna hiç tecavüz etmez bir hayvan. Arkadaşının eşini baştan çıkarmaz. Daha güzel görünüyor diye kıskanmaz. Sağlıklı ve güzel süt veriyor diye çelme takmaz. Annesi ölmüş yavruları ayak işlerinde kullanmaz. Acı çektiğinde gelip yanında sessizce durur. Seni korur. Daha çok acı çekmen için içini acıtacak sözler söylemez sana. Eşi yanından gittiğinde “Ya benimsin ya kara toprağın.” diyip sokağın ortasında çekip vurmaz bir köpek.

Hayvan olmak için masum olmak gerekiyormuş. Bu yüzden öfkelendiğimiz insanlara hayvan demek onları yüceltmek demek olduğunu hayvanları tanıdıktan sonra öğrendim.

Elbette hayvanlar narin davranışlar sergileyen varlıklar değildir. Yaşam mücadelesi verirken doğası gereği saldırgan, vahşi olur.  Doğada hayvan sıfatıyla yaşamaktadır çünkü.   

İnsan gelişebilir bir varlıktır. İçimizdeki güzeli ve çirkini geliştirmek bizim elimizdedir. Yaşam içinde hepimiz farklı mücadeleler veririz. İnsan olmak için sayısız sıfatlar yüklenmiş omuzlarımıza. Başarılı, çalışkan, temiz, anne, baba, evlat, amir, işçi gibi sıfatlar arasında gerçekliğini unuttu insan. İnsan gibi insan olmayı unuttuk. 

 

 


Yorumlar

Popüler Yayınlar