"İlk"...


"İlk"... 

 

Bir bakıyorsun ömür dediğin şey bitiyor. Ne çabuk geçmiş zaman. Ne çok şey yapmak istemişsindir hayatta. Onun bunun derdini düşünmekten kendine geç kalmışsın. Artık neresinden tutunacağını bilemezsin hayatının. 

İşte öyle bir yerdeyim. Bunu ne kadar geç fark ediyor insan? Sorularınla baş başa kalmak, elinde avucunda kalan kendinle kendini yaşamaya başlama çabası içinde ne yöne gideceğine karar veremeden zaman yine uçup gidiyor. Belki yolun sonundasın, belki de daha önünde uzun yıllar var bilinmez. Bilinmezliklere gebe kalmadan hayatını önüne katıp, bari geride kalan bir kaç gün dahi olsa kendini yaşamalı insan.

Hayatın bu sürecinde sıfırdan başlamak zor geliyor insana. Emek emek işlediğin hayatın anlamsızlığı çarpıyor suratına. Bom boş bir ev. Cebinde üç beş kuruş, vücudunda ağrılar, yüreğinde derin sızı…

Bunalıp yok oluyorsun. İnsanlar boğuyor, kitaplar anlaşılmıyor, diziler sıkıyor. En yakınındakilerden uzak kaçıyorsun içinden kendine küfürler ederek. Yalnızlığın kollarına atıyorsun ruhunu. 

Bugün tadım yok evet. 

Hayat öyle bir dönemde ki, tutabileceğimiz/tutunabileceğimiz bir yer arıyoruz. 

Sıkıcı bir yazı biliyorum. 

Bir yerlerinden yakalamak istiyorum hayatı. Bu yüzden başladım yazmaya. Nereden başlayacağımı bilemeden yazmaya başladım. Nereye gideceğini de bilmiyorum. 

Hep böyle oldu zaten. 

Düşünmeden atladım. Kabullenmedim iç sesimi. Görmek istediklerimin peşine takıldım. Gerçekler suratıma çarpınca da kabullenmedim. Olmasını istediğim şeyi yaşayacaktım. Mücadele ettim. Bedeli çok ağır olsa da hedefime ulaşacaktım. Yanlış hedefler ağır bedeller ödetirmiş... Öğrendim...

Akıllandım mı? İçimdeki deli yürek nereden bulur bu enerjiyi? Neden koşar bu kadar bilmiyorum. 

Yüreğimin götürdüğü yere koşarak gidiyorum. Sonra çarpıyorum duvara, sonra düşüyorum, sonra... Sonra kalkıyorum ayağa, acıyan yerlerimi öpmeden gülüyorum yeniden. O acıyan yerlerim bir türlü acılarını bana duyuramıyorlar. Eskiden babam öperdi. O da gitti. Artık kimse bakmıyor yaralarıma. Ben de zaten acımıyorum bana. Daha da acıtıyorum beni. Bilmem nedendir benim benle kavgamı. Babamın şefkatinde kimse yok, bunu bilmeme rağmen hala bu arayış niye? Hoş olanları da itiyorum benden ileri. Onların sevgileri de yetmiyor. Kesmiyor... Sonra yalnızlığım diyorum. Yaşamak zorunda olduğum beraberliğim...

Ne çok şey var yazılacak, anlatılacak. Sebepleriyle anlatın derdim çocuklarıma. Sebepleriyle anlatmaya kalksam sonu gelmez bu iç savaşımın.

Boğucu bir "ilk" oldu belki ama içime iyi geldi bu yazı. Yazarken fark ettiğim şeyler oldu. Yaralarımın acılarını susturayım. 

Aklıma Ahmet Kaya'nın Pasaklı Kontes'i geldi.

 

Yalnızlığım benim çoğul türkülerim

Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

Yalnızlığım benim çoğul türkülerim

Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi, o kadar iyi



https://www.youtube.com/watch?v=i1be_vOPS1w&ab_channel=JustSadly

 




Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar